28 Ağustos 2015 Cuma

İstanbul İstanbul

"Doğumevlerinde,sokak aralarında ve gece eğlencelerinde tıkır tıkır işleyen zaman, kentin hızıyla oynardı. İnsan güneşi, ayı, yıldızları unutur, yalnızca saatlerle yaşardı. İş saati, okul saati, randevu saati, yemek saati, dışarı çıkma saati. Sonunda uyku saati geldiğinde, dünyayı düşünecek dermanı ve isteği kalmazdı. Kendini karanlığa bırakırdı. Tek bir anlamın, her nesnede gizli olan anlamın içinde sürüklenip giderdi. Neydi o anlam ve bizi nereye çekerdi? Aklı bu soruyla bulanmasın diye insan kendisine küçük hazlar yaratır, bunların peşine düşerdi. Yaşamın ağırlığından kaçar, rahat uyur, zihni böylece hafiflerdi. Buna inanırdı. Ta ki içindeki bir duvar yıkılıp kalbi ezilene kadar. O yıkıntının altındaki çarpıntının, kalbinin değil zamanın çarpıntısı olduğunu anlayınca korkardı. Çaresiz kalırdı. Kahpe zaman, inkar edilse de edilmese de gelir, insanın tenine ve kentin damarlarına sızardı."

Burhan Sönmez'in "İstanbul İstanbul" adlı kitabı beni çocukluğumdan şimdiki zamana; kendi içimde ve İstanbul'da yolculuğa çıkardı. Çocukluk, ilk gençlik dönemlerimizde evimize belli bir uzaklıkta olan çeşmeden içme suyu taşırdık. Tepeciklerden iner çıkardık. En zoru dönüş yoluydu. Yokuş yukarı çıkar, inerdik. Nefes nefese tepeleri çıktığımızda bidonlarımızla durur dinlenirdik. O an nasıl da güzel gelirdi. O zaman etrafımız orman, İstanbul hala yeşildi.Yükseklerden etrafımızı seyre dalıp, soluklanmak nasıl da iyi gelirdi."İstanbul İstanbul" kitabı bana o anlarımız gibi iyi geldi. Hayatın karmaşası içinde soluklanıp, İstanbul'u seyre daldım.