20 Haziran 2015 Cumartesi

Hah

...
Gülnigar mı? Hah!O bir aptal. Göğsünde bir çift ayak iziyle balkonda oturup yıllarca seyredebilir incirli yolu,uzun çayırı. Ne ağzı kalmış onun ne dili. Dünyaya bakmaktan göz göz olmuş Gülnigar. Bu yüzden,değil şu bıçağı eline tutuşturmak,göz göze bile gelmem ben onunla. Çünkü Gülnigar'ın gözlerine baktığımda bir çift kuyu dönüp bakar bana.
"Dur" adlı öyküden..

...
Sert soğuk bir kabukla kaplı duydu kendini. İçiyle kendi arasında bir mesafenin açıldığını düşündü. Yumuşak,ılık,karanlıktı içi. Ama dünya içine değmiyordu. Dünya akıyordu,o kadar. Kabuğuyla içi arasında ve ona ait olmayan bir yerde.
"Değ"adlı öyküden..

...
Hakkı yoktu buna.Bütün ağırlığını Ru'ya'ya teslim edip enginde yatan o berrak sayfada dilediğince gezinmeye hakkı yoktu.Ayağa kalkacaktı,öyle ya da böyle. Dışarı çıkıp eski bir arkadaşla güzel bir akşamüstü geçirecekti.yeni çıkmış bir kitapla eve gelip bir çocukluk anısını anlatacaktı durduk yere,çorbaya kimyon katmayı Ru'ya'dan önce o akıl edecekti.Birlikte nevbahar şerbeti yapıp dolaba koyacaklardı sonra.Babanın kazaklarını okşayıp fotoğraflara bakacaklardı,eski güzel küçük haklı günleri anacaklardı.Ru'ya üzgün uzun ağlayacaktı o zaman,o zaman işte,uzun sürmüş bir günün akşamında,bütün badireleri atlatıp en sonunda kendine varmış bir kahraman gibi,kasedeki çorbanın buharına dağılarak,sofradaki ekmek kırıntılarına ve yağlı tuzluğa damlayarak,dışarıdaki yağmura karışır gibi,çatılardan oluk oluk akar gibi.
"An"adlı öyküden...

Kitaplar her zamanki gibi yine kucak açıyor bana. Ruhumu sağaltıyor. Birgül Oğuz'un "Hah" adlı kitabını hevesle aldım.Yavaş yavaş,bitmesini istemeyerek okudum. Her öyküsünde kendimi buldum. Etkileyici ve çarpıcıydı. Öykülerinden satırlar olsun istedim,blogumu her açtığımda tekrar tekrar hatırlayabildiğim..